TUĞBA ALTUN/MEHMET ŞAH YILMAZ – Uluslararası hukuk uzmanları, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının etnik temizlik tehdidi olduğunu ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) harekete geçmesi gerektiğini belirtti.
Queen’s Üniversitesinde uluslararası hukuk profesörü Ardi Imseis ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakkı Hakan Erkiner, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını, uluslararası hukuk açısından AA muhabirine değerlendirdi.
Uluslararası insancıl hukukun açık olduğuna işaret eden Imseis, “Tüm savaşan taraflar; bu durumda İsrail Silahlı Kuvvetleri ve Hamas, saldırılarda ayrım gözetmek, orantılı olmak ve tedbirli olmak gibi temel prensiplere uymak zorundadır.” dedi.
Imseis, ayrım gözetme prensibi kapsamında silahlı bir çatışmadaki tarafların siviller-sivil hedefler ile savaşanlar-askeri hedefler arasında her zaman ayrım yapılması gerektiğine işaret ederek saldırıların yalnızca savaşanlara ve askeri hedeflere yönlenebileceğini, sivillerin ve sivil nesnelerin hedef alınması gibi bir durumun söz konusu olmadığını vurguladı.
Imseis, orantılı güç kullanımı ilkesine göre, çok fazla sayıda sivilin ölmesi, yaralanması veya sivil nesnelerin zarar görmesi veya bunların karışımına yol açabilecek somut ve doğrudan askeri avantajın olduğu bir saldırı düzenlenmesinin yasak olduğunu ifade etti.
Saldırı sırasında tedbir alınması gerektiğini aktaran Imseis, tüm olası önlemlerin kazayla sivillerin ölmesi, yaralanması ve sivil nesnelere zarar vermesi ihtimalini en aza indirgeyecek ve engelleyecek şekilde alınması gerektiğini kaydetti.
Imseis, İsrail ve Filistin konusunda da İsrail ve Hamas’ın ayrım gözetme prensibini ihlal ettiğinin açık olduğunu vurgulayarak İsrail’in yoğun nüfuslu sivil bölgeleri ayrım yapmadan bombalamasının bunun daha büyük bir örneği olduğunu dile getirdi.
“Koruma altındaki hedeflere saldırı düzenlenmeden önce kanıt gerekir”
İsrail’in hastane, kilise, cami ve ev gibi sivil nesnelerin korunması gerektiğine dair statüyü kaybettiğini ve askeri hedefler haline geldiğini iddia ettiğini kaydeden Imseis, “Ancak İsrail, bu hedeflere saldırı düzenlemeden önce bunu kanıtlaması gerekir. Böyle bir kanıt olmadığında, uluslararası hukuk bu nesnelerin sivil nitelikte olduğunu varsayar ve onların hedef alınmaması ve korunması gerektiğini belirtir. Bu tür nesnelere güç kullanılması bireysel ceza sorumluluğunu da getirecek olan savaş suçunu teşkil eder.” diye konuştu.
Imseis, İsrail’in faaliyetlerinde siviller ile savaşanlar arasında bir ayrım gözetmediğinin açık olduğuna dikkati çekerek gıda, su, yakıt ve elektriğin de bölgeye sağlanmasının engellendiğini kaydetti.
Açlığın, savaş ve toplu cezalandırma yöntemi olarak kesinlikle yasak olduğunu kaydeden Imseis, bunların, bireysel ceza sorumluluğunu da doğuracak savaş suçları olduğunu söyledi.
Imseis, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 27 Ekim’de yaptığı ateşkes çağrısına değinerek o zamandan bu yana İsrail’in Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki sivil nüfusuna sistematik ve ayrım gözetmeksizin yaptığı saldırıları eleştiren ülkelerin sayısının arttığına işaret etti.
Filistinli sivillerin Gazze’nin güneyine gönderilmesine dair endişeler de olduğunu belirten Imseis, “İsrail, bu hareketi onların güvenliği için söyledi ancak o insanlar ya güneye doğru gittikleri sırada ya da güneye vardıklarında İsrail tarafından bombalandı. Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’in 14 Ekim’de belirttiği gibi ayrım gözetmeden yapılan bombardıman ve nüfusun açlığa mahkum edilmesiyle İsrail’den Gazze Şeridi’ne büyük bir etnik temizlik tehdidi olduğu açık.” ifadelerini kullandı.
Imseis, UCM’nin herhangi bir ceza davası açmak için kesinlikle yeterli kanıtı olduğuna işaret ederek “İsrail işgal altındaki Filistin topraklarını sömürgeleştirse de Gazze’de 75 yıldır zirveye ulaşan düşmanlık ve çatışmalarda ihlaller olsa da önemli olan, savcının derhal harekete geçmesi. Ceza mahkemesi olmadan her geçen gün yalnızca çok daha zayıf ve savunmasız Filistinli siviller başta olmak üzere daha fazla hayatın yitirilmesine sebep olacak.” değerlendirmesinde bulundu.
“İsrail hiçbir hal ve şartta bu şekilde kuvvet kullanarak meşru müdafaa durumunda olamaz”
Marmara Üniversitesinden Doç. Dr. Erkiner de İsrail’in Gazze’deki sivil katliamları karşısında sadece uluslararası hukukun değil uluslararası ahlak kurallarının da çiğnendiğini belirterek “Uluslararası hukukun çiğnendiği gibi bunu bir ahlak olarak kabul ettiğimiz takdirde bunlar çok ağır ve ciddi ihlallerdir. Diğer taraftan şayet hukuk değilse o zaman bunlar ancak ahlak kuralıdır. Öyleyse uluslararası hukuk yerine uluslararası ahlak kuralları ihlal edildiğinde de çok büyük bir ahlaksızlık var demektir ve Batılı devletler de İsrail’in yaptığı bu vahim işgallere sessiz kalarak, onlar da vahim bir ahlaksızlık sergiliyor.” dedi.
“Hukuki boyutuyla, İsrail hiçbir hal ve şartta bu şekilde kuvvet kullanarak meşru müdafaa durumunda olamaz.” diyen Erkiner, orantısız bir kuvvet kullanımının meşru olamayacağını ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısının gayrimeşru bir kuvvet kullanımı olduğunu vurguladı.
Erkiner, Batılı devletlerin İsrail’e büyük bir tolerans, tahammül ve konfor alanı tanıdığını belirterek “İsrail, bu konfor alanıyla istediğini yapabilmeyi kendince meşru görüyor.” diye konuştu.
“Netanyahu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesinde savaş suçlusu olarak yargılanması gerekiyor”
“(İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesi huzurunda savaş suçlusu olarak yargılanması gerekiyor.” ifadesini kullanan Erkiner, İsrailli devlet yetkililerinin işgal altındaki Filistin topraklarında işlediği savaş suçları nedeniyle yargılanmaları gerektiğini söyledi.
Erkiner, şunları kaydetti:
“Uluslararası Ceza Mahkemesinin statüsünde sabit 5. maddeden 8. maddeye ek silahlı saldırı suçuna kadar her biri işleniyor. Bir kez daha söyleyeceğim:
Uluslararası Ceza Mahkemesinin Roma Statüsü’nün 6. maddesindeki soykırım suçu var, 7. maddesinde insanlığa karşı suçlar var. Öldürme, toplu yok etme, nüfusun sürgün edilmesi, sivil topluma yöneltilmiş saldırı, nüfusu yiyecek ve ilaçtan mahrum bırakma, temel haklardan ağır bir biçimde mahrum bırakma. Hepsi Roma Statüsü’nün 7. maddesi, 2. fıkrasında var.”
Erkiner, “Hastaneleri biz uyarmıştık diyor. Hastane bir an için diyelim ki askeri amaçla kullanılıyor. İşte altında karargah var, bunları biz görmedik, delillerini görmedik varsa dahi hastane bu şekilde vurulamaz. 1949 Cenevre Sözleşmesi 4 numaralı sözleşmesine aykırıdır bütün bunlar.” diye konuştu.