Elmas Topcu
Almanya’nın Potsdam kentinde göçmenlerin zorla geri gönderilmesi planlarının ele alındığı bir toplantı düzenlenmesinin yankıları sürerken, ülkede yaşayan Türkiye kökenliler de duydukları endişeyi dile getiriyor.
Araştırmacı gazetecilik kuruluşu Correctiv 10 Ocak’ta yayımladığı bir haberde, 25 Kasım’da Potsdam’daki bir villada düzenlenen gizli toplantıda Avusturya’daki aşırı sağcı Kimlikçi Hareket’in eski sözcüsü Martin Sellner’in ülkedeki yerleşik yabancıların geri gönderilmesi anlamına gelen “tersine göç” planını sunduğunu aktarmıştı. Haberde, toplantıya İslam ve göç karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) ve Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partilerinden isimlerin de katıldığı belirtilmişti.
Söz konusu toplantının ortaya çıkmasından bu yana Almanya’da aşırı sağ ve AfD karşıtı gösteriler düzenleniyor, hatta AfD’nin yasaklanması tartışılıyor.
Düğün ve etkinlik dekoru malzemeleri satan Keup Caddesi Esnaf Derneği Sözcüsü Meral Şahin, “Aşırı sağcıların Potsdam’da gizli bir toplantı yaptığı ve göçmenleri zorla geri göndermeyi planladığı ortaya çıktığından beri caddemizde esnaf epey endişeli. İnsanlar kendini daha güvensiz bir ortamda hissettiğini ifade ediyor” diyor.
Araştırmacı gazeteciler sayesinde söz konusu gizli toplantının ortaya çıkartılmış olması ise Şahin’e umut veriyor. Keup Caddesi’ndeki bombalı saldırının yıllarca aydınlatılmadığını hatırlatan Şahin, “Potsdam’da birileri oturmuş, bizim kuyumuzu kazmaya başlamış, araştırmacı gazeteciler sayesinde 2024’te bundan haberdar olma ihtimalimizin yüksek olduğunu gördük” diyor ve bunun kendisi için ne anlama geldiğini şöyle özetliyor: “Bunlar hep vardı, göçmenlere karşı bir plan hep yapıyorlardı, ırkçılık da hep var, ama araştırmacı gazeteciler sayesinde bugün haberdar olma ihtimalimiz arttı.”
Meral Şahin şu günlerde epey yoğun. Normal işi dışında akşamları da bulundukları Köln’deki Keup Caddesi esnafıyla toplanıp, Haziran ayında yapılacak anma etkinliğine hazırlanıyorlar. Bundan 20 yıl önce, göçmen kökenlilerin işlettiği restoran, kuaför, büfe, gelinlikçi, baklavacı veya elektronik aletler satan mağazaların bulunduğu bu caddede çivili bomba ile bir saldırı düzenlenmiş, çoğu ağır 22 kişi yaralanmıştı. Cadde sakinleri saldırının aşırı sağcılar tarafından yapıldığını dile getirse de emniyet ve siyaset onlara kulaklarını tıkamıştı.
Saldırıyı aşırı sağcı terör örgütü Nasyonal Sosyalist Yeraltı’nın (NSU) düzenlediği tesadüfen 2011 yılında ortaya çıkana kadar Keup Caddesi esnafı mağdur değil, zanlı olarak görülmüştü. Şahin, bu yıl saldırının 20’nci yılı vesilesiyle düzenlenecek anma etkinliklerinin organize edenler arasında yer alıyor.
“Ayrımcılık ve dışlama gibi barbarlığı anlayamıyorum”
İlk kuşak Türkiye kökenli işçilerden 72 yaşındaki emekli Hatice Arslan da aşırı sağın yükselmesinden tedirgin. Arslan ilk yılları “Biz 1960’larda barbarca bir savaştan çıkmış ve kalkınmaya çabalayan bir ülkeye geldik. Çok ilginçtir, Almanlar bizim barbar ve görgüsüz olduğumuzu düşünüyordu” sözleriyle anlatıyor. “Tabii o zaman bugünkü gibi yakınlık kurmak, tanışmak kolay değildi, internet falan yoktu” diyen Arslan, önyargıların çoğunun birbirini tanımamaktan kaynaklandığını söylüyor.
Arslan sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sonra hep beraber 68 kuşağını yaşadık. Soğuk Savaş’ın bitişine tanık olduk. Avrupa Birliği’ni ve sınırların kalkışını yaşadık, ben de destekledim. Zaman zaman ırkçılık ve aşırı sağ hep güçlendi. Ama öğrendim ki; hiçbir halkı tamamen mahkûm edemeyiz, doğru değil. Bakıyorum haberlere, Türkiye’de de göçmenlerden ve mültecilerden nefret edenler var, AfD’nin bizden nefret ettiği gibi.”
Tek başına yaşayan Arslan’ı en çok tedirgin eden de aşırı sağın sadece Almanya ve Avrupa’da değil, bütün dünyada güçlenmesi. Arslan “Kendi kendime çok düşünüyorum, buranın tadı da kalmayacak mı acaba diye. Zaten aklım almıyor, insanlar nasıl bu kadar ayrımcı, dışlayıcı ve barbar olabilir? Yok efendim göçmenleri köklerinin olduğu ülkeye göndereceklermiş! Çoğu burada doğmuş, kimi nereye gönderiyorsun” sözleriyle tepki gösteriyor.
Aşırı ideolojilere karşı tek çarenin demokrasiye sarılmak olduğunu söyleyen Arslan, “Demokrasiyi öyle bir kere kazandık, hep kalacak gibi düşünmemek lazım. Devamlı mücadele edeceksin, böyle aşırılara karşı koyacaksın ki demokrasi ayakta kalsın. Mücadelesini vermemiz gerekiyor, bunu anladım” diye konuşuyor.
“Bu devlet bize vatan oldu”
Potsdam’daki “tersine göç” planlarının konuşulduğu toplantının ortaya çıkmasının ardından, Almanya’nın birçok kentinde aşırı sağ ve AfD’ye karşı gösteriler düzenlendi. Bu gösterilere yüz binlerce kişi katıldı.
Meral Şahin de yaşadığı Köln’de son günlerde düzenlenen aşırı sağ karşıtı gösterilere katıldığını dile getiriyor. Şahin, “Biz kenetlenmezsek, bizler bir şeyler yapmazsak, boş boş oturup da demokrasinin kendi kendine var olacağını düşünürsek, gelecekte büyük sıkıntılar yaşayabiliriz” uyarısında bulunuyor. “Son haftalarda on binlerce kişi sokaktaydı, Köln’de de 70 bin kişi hafta sonu aşırı sağa karşı bir araya geldik çok şükür” diye gururla anlatan Şahin, ancak gösterilerdeki Türkiye kökenlilerin, göçmen kökenlilerin sayısının az olduğuna dikkat çekiyor.
Şahin, “Daha çok görünmeliyiz ve daha fazla gayret göstermeliyiz. Bu devlet, bu millet bize vatan oldu. Bu vatan bizim ve biz de çıkar bu vatanı koruruz, biz de elimizden geleni yaparız, demokrasinin kalması için mücadele ederiz. Beni kamçılayan da bu” sözleriyle yoğun çalışma temposuna rağmen aşırı sağa karşı mücadeleye neden destek verdiğini açıklıyor.
Partilere ve politikacılara “masum değilsiniz” eleştirisi
Almanya Tarım İnşaat ve Çevre Sendikası Örgütlenme Sekreteri Erman Oran için ise Potsdam’daki toplantı zaten bilinenin malumu oldu. Oran, “Öncelikle milyonlarca göçmenin zor ve şiddet kullanılarak sınır dışı edilmesini talep etmek büyük bir suçtur. Ve AfD, bu toplantıya katılarak ‘iktidara gelirsem bu görevi üstlenebilirim’ mesajı verdi. Zaten AfD milletvekilleri de bunu gizlemiyor. Konuşmalarında ve eylemlerinde tersine göçten yana olduklarını açıkça ortaya koyuyorlar” yorumunu yapıyor.
Son günlerde başlayan AfD’nin yasaklanmasına yönelik tartışmaların da önemli olduğunu söyleyen Oran, “Ancak yasaktan da önemlisi böyle faşist örgüt ve partilerin güç toplamasına yol açan nedenleri ortadan kaldırmak” ifadesine vurgu yapıyor.
Sendikaların da çağrı yaptığı aşırı sağ ve AfD karşıtı protestoların iki açıdan değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Oran, “İlki, sokağa çıkıp, faşizm ve ırkçılık lanetleniyor. Aynı zamanda insanlar göç kökenli iş arkadaşına, komşusuna sahip çıkıyor ve ırkçılığın, göçmen düşmanlığının insanlık suçu olduğunu gür bir şekilde haykırıyor ve bu demokrasi ve Almanya’daki ortak yaşamın geleceği açısından çok değerli ve çok önemli” diyor.
İkinci nokta ise partilerin ve politikacıların, aşırı sağın güçlenmesinde hiçbir sorumluluğu veya payı yokmuş gibi davranmaları. Oran, “Aşırı sağa karşı protestoları öven siyasi partiler ve politikacılar, yıllarca izledikleri kötü sosyal politikalar ve savaş yanlısı çizgi ile AfD ve sağı bizzat güçlendirdi, şimdi bize bunu unutturmaya kalkışıyorlar” sözleriyle izlenen siyaseti eleştiriyor. Oran’a göre bugün içinde bulunulan durumdan demokratik partiler ile politikacılar da sorumlu. “Sanki aşırı sağcı NSU terör cinayetlerini ve ırkçı Hanau saldırısını kafalarda soru bırakmayacak şekilde aydınlatmışlar ve sorunların kaynağı kendileri değilmişler gibi davranıyorlar” diyen Oran siyasetçileri iki yüzlülükle suçluyor. Oran, “Halkı yoksullaştıran, farklı etnik köken ve inançtan göçmenleri problemin kaynağı gibi gösteren, ortama nefret tohumları ekenler çözüm olamaz” ifadelerine vurgu yapıyor.
Almanya’da izlenen yanlış politikaların geniş halk kesimlerinde gelecek korkusu yarattığını, ekonomik ve sosyal sorunlara somut çözümler sunulmamasıyla AfD ve aşırı sağın güçlendiğini belirten Oran, “Bu korkular üzerinden AfD’ye yakın gruplar başta otomobil işçileri olmak üzere emekçiler arasında da örgütlenmeye başladı. Son İşyeri İşçi Temsilciliği seçimlerine kendi listeleri ile girdiler ve çalışmalarına hiç ara vermeden devam ediyorlar. Yapılan araştırmalar, işçi ve emekçiler arasında taban bulabildiklerini ortaya koyuyor” ifadesiyle aşırı sağın sendikal alanda rolüne dikkat çekiyor.
Oran, AfD’nin iki yüzlü olduğunu da savunuyor:
“Yoksulluğu, işsizliği ve savaş politikalarını popülistçe kullanan AfD, zenginlere özel varlık vergisi uygulanmasına karşı, hatta vergilerin düşürülmesinden yana. Mevcut emeklilik sisteminin yerine de özel emekliliğin teşvik edilmesini savunuyor. Bir de kısa çalışma ödeneklerinin kaldırılması ve kadınların iş yaşamından geri çekilmesi yönünde hedefler güdüyor.”
AfD’nin işçilerin yıllarca mücadele ederek sağladığı kazanımları bir çırpıda yok etmekten yana olduğunu savunan Oran, “Sendikalar olarak tüm protestolara katılma çağrısı yapıyor, düzenlediğimiz özel seminerlerle üyelerimizi yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa karşı da hassaslaştırıyoruz. Yeterli mi, hayır, değil, daha fazla mücadele edip sorunun kaynağı ile mücadeleyi güçlendirmemiz gerekiyor” ifadelerine dikkat çekiyor.
Müslüman çatı kuruluşu DİTİB’de de endişe hâkim
Aşırı sağın ve AfD’nin güçlenmesi Almanya’daki en büyük Müslüman çatı kuruluşu Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nde (DİTİB) de endişeye neden oluyor. AfD’nin düşmanlaştıran ve ayrımcı dilinin birincil hedefi, Müslüman ülkelerden gelmiş göçmenler ve İslam.
Aşırı sağın güçlü olduğu ülkenin doğusundaki eyaletlerde de dernekleri, cami ve mescitleri bulunan DİTİB’in Genel Sekreteri Eyüp Kalyon, DW Türkçe’ye verdiği demeçte “Özgürlükçü demokratik değerler ile uyumlu olmayan partilerin yükselişe geçmesi, tüm azınlıklarda olduğu gibi Müslümanlarda da endişeleri arttırıyor” diye vurguluyor. Öte yandan yerleşik demokratik partileri göreve ve sorumluluk almaya davet eden Kalyon, “Bu süreçte geleneksel partilerin özellikle Müslümanlarla ilgili konularda aşırı sağcı partilere alan açması ve Müslümanları sorun gibi göstermesi tehlikenin boyutunu büyütüyor. Aşırılıkla mücadele demokratik değerleri tırpanlamakla değil, bilakis ona sahip çıkarak olur” diye konuşuyor.
Son kamuoyu araştırmalarına göre AfD’nin Almanya çapındaki oy oranı yüzde 19-20 bandında ve ana muhalefetteki Hristiyan Birlik’in (CDU/CSU) ardından ikinci güç konumunda. Bu durum özellikle Eylül ayında Almanya’nın doğusundaki üç eyalette yapılacak seçimler öncesinde büyük endişe kaynağı. Seçimlerin yapılacağı Saksonya, Thüringen ve Brandenburg eyaletlerinde anketlere göre oy oranı yüzde 28 ila yüzde 35 civarında olan AfD bu bölgelerde birinci güç. Ayrıca bu eyaletlerle birlikte toplam sekiz eyalette yerel seçimlerin düzenlenecek olması ve AfD’nin bu bölgelerde de oylarının yüksek olması tedirginliği artırıyor.